Başrollerinde Selçuk Metot, Tarık Buyruk Tekin ve Yasemin Szawlowski üzere oyuncuların yer aldığı “Reflection” (Akis) sineması dün sinemalarda izleyicilerle buluştu. Dram ve tansiyon tiplerindeki sinema, İstanbul’da çalışanları ve konukları içinde giderek kaosa sürüklenen olayların yaşandığı bir oteli merkezine alıyor.
Yönetmenliğini İlker Savaşkurt’un üstlendiği “Reflection”ın senaryosu ise Mehmet Kala imzası taşıyor. Sinemanın oyuncu takımında ise Selçuk Formül, Taro Buyruk Tekin, Yasemin Szawlowski, Ali Süreya Tuncer, İbrahim Aköz, Seçkin Andaç Çam üzere isimler yer alıyor.
Yönetmen İlker Savaşkurt’la “Reflection”ı (Akis) ve Türkiye’deki endişe sinemasını konuştuk.
İlker Savaşkurt
“Reflection” (Akis) birinci nasıl ortaya çıktı?
Reflection (Akis) , Mehmet Kala’nın, 2010 yılında Emek Sahnesi’nde sanat direktörüyken yazdığı bir tiyatro metniydi. Daha “Damat Koğuşu”nu bile çekmemiştik. Akis’in kıssası ve karakterlerini fazlaca beğenmiştim. Edebi istikametiyle, anlatımıyla, öyküsüyle hayli hoşuma gidiyordu. Daha o sıralar Mehmet’e, “Ben bunu sinema olarak çekmek istiyorum” diyordum. O periyot gündemimizde “Sürgün Türküleri: Yılmaz Güney” vardı, onu çektik, akabinde da “Damat Koğuşu”nu çektik. Bu süreçler ortalama 6 yıl kadar sürdü olağan olarak.
“Damat Koğuşu” vizyona girdiğinde diğer bir yere taşınmıştım ve bomboş bir konutta duruyordum. Şu ana kadar yaptığımız ve ilgilendiğimiz işlerin daima toplumsal gerçekçi bir noktada durduğunu fark ettim. Evet, muhalif kişiliğimiz var fakat diğer üslupları da seviyoruz diye düşündüm. Mehmet’le paylaştım Akis’i sinema yapma fikrimi. Mehmet’in yazdığı kıssada Sodom, Raven ve Shadow vardı ve tek bir otel odasında geçiyordu. Resepsiyonist Ashu üzere ve otelin başka konukları üzere karakterleri düşündüm o orta. Onları geliştirdim. Mehmet de fazlaca süratli bir biçimde senaryolaştırdı.
Film İstanbul’da geçse ve oyuncu takımının büyük bir kısmı Türkiyeli oyunculardan oluşsa da lisanı İngilizce. Sinemanın lisanını niye İngilizce tercih ettiniz?
Akis’in birinci tiyatro hali (Sodom, Shadow ve Raven’ın olduğu) bana aslına bakarsanız hiç lokal bir metin olarak gelmiyordu. Karakterler topraklarımızdan biroldukça olay ve edebi metinle örtüşüyordu ancak hiç buradan olan beşerler üzere değillerdi. Bu öykünün İstanbul’da geçtiğini hayal edince Ashu Türkleşiyordu. Ancak İstanbul’da bir otele genelde yabancılar geliyor diye düşündüm ve bu beşerler elbette İngilizce konuşacaktı.
.
‘FİLM ÜRETİMİ ŞİİRSEL BİR SÜREÇTİR’
“Reflection” (Akis) Werner Herzog’un “Karanlıklarında canavarların saklanmadığı bir okyanus neye benzeriydi? Duşsuz uykulara” kelamıyla açılıp, William S. Burroughs’un “Dışarı çıkıp cesetleri artlarında bıraktıklarında nereye sarfiyatlar?” cümlesiyle sona eriyor. Edebiyat-sinema içindeki alaka hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sinemanın kökü yazmaktır ve ötürüsıyla edebiyattır. Sinema imali şiirsel bir müddetçtir, ortasında ışık, fotoğraf, tiyatro, renk, müzik ve edebiyat barındırır.
Film bir tansiyon sineması havasında karanlık ve gotik bir havada geçiyor. Bu anlatı biçimine nasıl karar verdiniz?
Edgar Allen Poe ve William S. Burroughs yan yana geldiğinde gotik ve karanlık denklemi tamamlanmış oluyor esasen. Bunu birinci günden beri daima bu biçimde hayal etmiştim. Yer tercihleri, kostüm ve sanat direktörümüz sevgili Erdinç Aktürk ile bunları pekiştirmiş olduk.
.
‘GİŞE SAYISI ARTTIKÇA YAPIM KALİTESİ DÜŞÜYOR’
Türkiye’de çekilen korku/gerilim bahisli sinemalara dair neler söylemek istersiniz? Türkiye endişe sinemasında nerede?
Türkiye dehşet sinemasında epeyce üretken, lakin kuyruğunu yiyen yılan misali. Gişe sayısı arttıkça yapım kalitesi zıt bir biçimde düşüyor, kısır bir döngüde daima tıpkı öykü denkleminde, inançlı bölgede olmayı tercih ediyorlar. Yeni jenerasyon sinemacı arkadaşların daha yavuz denemeleri var, gelecek olan yeni sinemalardan umutluyum.
Yeni projeleriniz var mı?
Sevgili Mehmet ile çalıştığımız bir sinema projesi ve ayrıyeten benim ilgilendiğim 2 yeni sinema projesi var. Ayrıyeten dijital mecralar için dizaynını yaptığımız dizi projelerimiz var.
.
Yönetmenliğini İlker Savaşkurt’un üstlendiği “Reflection”ın senaryosu ise Mehmet Kala imzası taşıyor. Sinemanın oyuncu takımında ise Selçuk Formül, Taro Buyruk Tekin, Yasemin Szawlowski, Ali Süreya Tuncer, İbrahim Aköz, Seçkin Andaç Çam üzere isimler yer alıyor.
Yönetmen İlker Savaşkurt’la “Reflection”ı (Akis) ve Türkiye’deki endişe sinemasını konuştuk.
İlker Savaşkurt
“Reflection” (Akis) birinci nasıl ortaya çıktı?
Reflection (Akis) , Mehmet Kala’nın, 2010 yılında Emek Sahnesi’nde sanat direktörüyken yazdığı bir tiyatro metniydi. Daha “Damat Koğuşu”nu bile çekmemiştik. Akis’in kıssası ve karakterlerini fazlaca beğenmiştim. Edebi istikametiyle, anlatımıyla, öyküsüyle hayli hoşuma gidiyordu. Daha o sıralar Mehmet’e, “Ben bunu sinema olarak çekmek istiyorum” diyordum. O periyot gündemimizde “Sürgün Türküleri: Yılmaz Güney” vardı, onu çektik, akabinde da “Damat Koğuşu”nu çektik. Bu süreçler ortalama 6 yıl kadar sürdü olağan olarak.
“Damat Koğuşu” vizyona girdiğinde diğer bir yere taşınmıştım ve bomboş bir konutta duruyordum. Şu ana kadar yaptığımız ve ilgilendiğimiz işlerin daima toplumsal gerçekçi bir noktada durduğunu fark ettim. Evet, muhalif kişiliğimiz var fakat diğer üslupları da seviyoruz diye düşündüm. Mehmet’le paylaştım Akis’i sinema yapma fikrimi. Mehmet’in yazdığı kıssada Sodom, Raven ve Shadow vardı ve tek bir otel odasında geçiyordu. Resepsiyonist Ashu üzere ve otelin başka konukları üzere karakterleri düşündüm o orta. Onları geliştirdim. Mehmet de fazlaca süratli bir biçimde senaryolaştırdı.
Film İstanbul’da geçse ve oyuncu takımının büyük bir kısmı Türkiyeli oyunculardan oluşsa da lisanı İngilizce. Sinemanın lisanını niye İngilizce tercih ettiniz?
Akis’in birinci tiyatro hali (Sodom, Shadow ve Raven’ın olduğu) bana aslına bakarsanız hiç lokal bir metin olarak gelmiyordu. Karakterler topraklarımızdan biroldukça olay ve edebi metinle örtüşüyordu ancak hiç buradan olan beşerler üzere değillerdi. Bu öykünün İstanbul’da geçtiğini hayal edince Ashu Türkleşiyordu. Ancak İstanbul’da bir otele genelde yabancılar geliyor diye düşündüm ve bu beşerler elbette İngilizce konuşacaktı.
.
‘FİLM ÜRETİMİ ŞİİRSEL BİR SÜREÇTİR’
“Reflection” (Akis) Werner Herzog’un “Karanlıklarında canavarların saklanmadığı bir okyanus neye benzeriydi? Duşsuz uykulara” kelamıyla açılıp, William S. Burroughs’un “Dışarı çıkıp cesetleri artlarında bıraktıklarında nereye sarfiyatlar?” cümlesiyle sona eriyor. Edebiyat-sinema içindeki alaka hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sinemanın kökü yazmaktır ve ötürüsıyla edebiyattır. Sinema imali şiirsel bir müddetçtir, ortasında ışık, fotoğraf, tiyatro, renk, müzik ve edebiyat barındırır.
Film bir tansiyon sineması havasında karanlık ve gotik bir havada geçiyor. Bu anlatı biçimine nasıl karar verdiniz?
Edgar Allen Poe ve William S. Burroughs yan yana geldiğinde gotik ve karanlık denklemi tamamlanmış oluyor esasen. Bunu birinci günden beri daima bu biçimde hayal etmiştim. Yer tercihleri, kostüm ve sanat direktörümüz sevgili Erdinç Aktürk ile bunları pekiştirmiş olduk.
.
‘GİŞE SAYISI ARTTIKÇA YAPIM KALİTESİ DÜŞÜYOR’
Türkiye’de çekilen korku/gerilim bahisli sinemalara dair neler söylemek istersiniz? Türkiye endişe sinemasında nerede?
Türkiye dehşet sinemasında epeyce üretken, lakin kuyruğunu yiyen yılan misali. Gişe sayısı arttıkça yapım kalitesi zıt bir biçimde düşüyor, kısır bir döngüde daima tıpkı öykü denkleminde, inançlı bölgede olmayı tercih ediyorlar. Yeni jenerasyon sinemacı arkadaşların daha yavuz denemeleri var, gelecek olan yeni sinemalardan umutluyum.
Yeni projeleriniz var mı?
Sevgili Mehmet ile çalıştığımız bir sinema projesi ve ayrıyeten benim ilgilendiğim 2 yeni sinema projesi var. Ayrıyeten dijital mecralar için dizaynını yaptığımız dizi projelerimiz var.
.