İstihkak Sahibi Ne Demek? Sosyal Yapıların Gölgesinde Bir Kavram
Kimi zaman bir haber metninde, kimi zaman hukuki bir belgede karşılaşırız bu ifadeyle: “İstihkak sahibi”. Kelime, kulağa resmi ve soğuk gelir; fakat ardında derin bir toplumsal anlam yatar. Kısaca, bir hakkın, malın ya da kazancın yasal ve ahlaki olarak sahibi olan kişiyi ifade eder. Ancak mesele sadece “kimin hakkı olduğu” değil, “kimin o hakkı kullanabildiği”dir. İşte tam burada toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk devreye girer.
Toplumsal Cinsiyetin Gölgesinde “Hak” ve “Sahiplik”
Toplumun hak anlayışı, çoğu zaman cinsiyet kalıplarına sıkışmıştır. Kadınlar, tarih boyunca “hak sahibi” olmaktan çok, “hak talep eden” konumunda gösterilmiştir. Kadınların miras, mülkiyet veya emeğe dayalı haklarını kazanma süreçleri; patriyarkanın sert duvarlarına çarparak ilerlemiştir.
Örneğin, Dünya Bankası verilerine göre dünya genelinde tarım arazilerinin yalnızca %14’ü kadınların mülkiyetindedir. Oysa kadınlar tarımsal iş gücünün yaklaşık %43’ünü oluşturur. Bu, hukuken “istihkak sahibi” olmanın, toplumsal olarak her zaman geçerli olmadığının somut bir göstergesidir.
Bu durum sadece mülkiyetle sınırlı değildir. Kadın emeğinin görünmez kılındığı hanelerde, bir kadının ev içi üretimi, “aile hakkı” olarak görülür, kişisel istihkakı olarak değil. Kadınlar bu emeğin karşılığını çoğu zaman sadece “sorumluluk” olarak yaşar, hak olarak değil.
Empatik bir bakışla düşündüğümüzde, birçok kadın için istihkak, “hak edilmiş bir alan” değil, “izin verilmiş bir alan” hâlini almıştır. Kadınlar, toplumsal rollerin belirlediği dar çerçevede, haklarını “mücadele ederek” kullanabilir. Ancak bu, mağduriyet söylemine sıkışmadan, kadınların kolektif direncini ve stratejik zekâsını da göz ardı etmemelidir.
Sınıf Dinamikleri: Hakların Erişilebilirliği
İstihkak sahibi olmanın bir diğer belirleyicisi de sınıftır. Yasal haklar kâğıt üzerinde herkese eşit sunulsa da, bu haklara ulaşmak her sınıf için eşit değildir.
Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramı burada devreye girer. Alt sınıflardan bireyler, haklarını bilseler bile, onları talep edebilecek bilgiye, bağlantıya veya bürokratik güce sahip olmayabilir.
Bir işçi, sigorta priminin eksik yatırıldığını fark etse bile, “işten atılma korkusu” nedeniyle hakkını arayamaz. Bu durumda istihkak sahibi olma, teorik bir statüye dönüşür; pratikte ise sessiz bir eşitsizlik sürer.
Kadın işçiler için tablo daha karmaşık hâle gelir. Hem sınıfsal hem cinsiyete dayalı baskılar, hak talebini iki kat zorlaştırır. Türkiye’de sendikalı kadın oranı hâlen %10’un altındadır. Bu durum, kadınların hem ekonomik hem de yasal istihkaklarını kullanmalarını kısıtlayan yapısal bir engeldir.
Irk ve Etnisite: Görünmez Hak Mücadeleleri
Irk ve etnik köken, istihkak kavramını küresel ölçekte daha da karmaşık hâle getirir. ABD’de yapılan araştırmalar, siyahi kadınların beyaz erkeklere kıyasla aynı işte %64 oranında daha az gelir elde ettiğini göstermektedir. Bu yalnızca ücret eşitsizliği değildir; aynı zamanda “hak sahipliğinin” ırksal bir hiyerarşiye tabi tutulduğunun kanıtıdır.
Göçmenler de benzer bir görünmezlik yaşar. Yasalar onlara belirli haklar tanısa bile, toplumsal önyargılar bu hakların kullanılmasını fiilen engeller. Türkiye’de Suriyeli kadın işçilerin çoğu, sigortasız çalıştıkları için yasal olarak istihkak sahibi sayılmaz; oysa emekleri ekonominin görünmeyen damarlarından biridir.
Erkeklerin Rolü: Güçten Çözüme Geçiş
Toplumsal cinsiyet tartışmalarında sıklıkla erkeklerin ayrıcalıkları konuşulur; ancak çözüm sürecinde onların dönüştürücü rolü de önemlidir. Erkekler, sistemin kendilerine sunduğu görünmez avantajları fark ettikçe, bu avantajları adalet temelli bir paylaşım için kullanabilirler.
Burada kilit nokta, suçlama değil farkındalıktır. Örneğin, erkek çalışanların ebeveyn izni alması normalleştiğinde, kadınların doğum sonrası iş gücünden uzaklaşma oranı azalır. Bu küçük görünen adımlar, “hakların cinsiyet nötr” bir biçimde kullanılmasının önünü açar.
Ayrıca bazı erkekler, sınıf ve etnik köken gibi etkenler nedeniyle sistemin avantajlarından da mahrum kalabilir. Dolayısıyla erkek deneyimini homojen görmek, eşitsizlikleri yeniden üretir. İstihkak sahibi olmanın önündeki engeller, yalnızca kadınların değil, düşük gelirli veya azınlık mensubu erkeklerin de sorunudur.
Sosyal Normların Yeniden İnşası
Toplumsal normlar, kimin “hak ettiği”ni tanımlar. “Hak eden” ile “hak talep eden” arasındaki çizgi, kültür tarafından çizilir. Bu çizgiye meydan okumak, toplumsal dönüşümün başlangıcıdır.
Eğitim sisteminden medyaya, aile yapısından iş dünyasına kadar her alanda hak bilincini güçlendiren politikalar geliştirilmedikçe, istihkak kavramı kağıt üzerinde kalır.
Norveç’te yapılan bir araştırma, toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri alan lise öğrencilerinin, ileriki yaşamlarında ücret eşitliği ve iş paylaşımı konularında daha adil davranışlar geliştirdiğini göstermiştir. Bu, sosyal normların öğrenilebilir ve değiştirilebilir olduğunu kanıtlar.
Sonuç: Hak Kime Ait, Erişim Kimin Elinde?
“İstihkak sahibi” olmak, yalnızca bir yasa maddesiyle tanımlanamaz; toplumsal yapının, kültürün ve tarihsel deneyimlerin şekillendirdiği bir konumdur.
Bir kişi yasal olarak hak sahibi olabilir, ancak toplumsal bariyerler nedeniyle o hakkı fiilen kullanamayabilir. Bu nedenle, istihkak kavramını konuşmak, aslında güç ilişkilerini konuşmaktır.
Forumdaki sizlere birkaç soru bırakmak istiyorum:
- Sizce “hak sahibi olmak” mı, “hakkını kullanabilmek” mi daha büyük bir mücadele?
- Erkekler, ayrıcalıklarını fark ettiklerinde bu farkındalığı toplumsal adalet için nasıl bir araç hâline getirebilirler?
- Kadınların, farklı sınıf ve etnik geçmişlerden gelen deneyimleri arasındaki farklar; ortak bir hak mücadelesini nasıl etkiliyor?
Belki de asıl mesele şu: Haklar herkese tanınmış gibi görünür, ama toplum bunları herkesin kullanmasına ne kadar izin verir? İşte “istihkak sahibi” olmanın derinliği, tam da bu sorunun içinde saklıdır.
Kaynaklar:
- World Bank Gender Data Portal, 2024.
- Bourdieu, P. (1986). The Forms of Capital.
- OECD Gender Equality Reports, 2023.
- UN Women Global Report, 2022.
- kişisel gözlem: kadın istihdamı üzerine saha çalışması (Ankara, 2023).
Kimi zaman bir haber metninde, kimi zaman hukuki bir belgede karşılaşırız bu ifadeyle: “İstihkak sahibi”. Kelime, kulağa resmi ve soğuk gelir; fakat ardında derin bir toplumsal anlam yatar. Kısaca, bir hakkın, malın ya da kazancın yasal ve ahlaki olarak sahibi olan kişiyi ifade eder. Ancak mesele sadece “kimin hakkı olduğu” değil, “kimin o hakkı kullanabildiği”dir. İşte tam burada toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk devreye girer.
Toplumsal Cinsiyetin Gölgesinde “Hak” ve “Sahiplik”
Toplumun hak anlayışı, çoğu zaman cinsiyet kalıplarına sıkışmıştır. Kadınlar, tarih boyunca “hak sahibi” olmaktan çok, “hak talep eden” konumunda gösterilmiştir. Kadınların miras, mülkiyet veya emeğe dayalı haklarını kazanma süreçleri; patriyarkanın sert duvarlarına çarparak ilerlemiştir.
Örneğin, Dünya Bankası verilerine göre dünya genelinde tarım arazilerinin yalnızca %14’ü kadınların mülkiyetindedir. Oysa kadınlar tarımsal iş gücünün yaklaşık %43’ünü oluşturur. Bu, hukuken “istihkak sahibi” olmanın, toplumsal olarak her zaman geçerli olmadığının somut bir göstergesidir.
Bu durum sadece mülkiyetle sınırlı değildir. Kadın emeğinin görünmez kılındığı hanelerde, bir kadının ev içi üretimi, “aile hakkı” olarak görülür, kişisel istihkakı olarak değil. Kadınlar bu emeğin karşılığını çoğu zaman sadece “sorumluluk” olarak yaşar, hak olarak değil.
Empatik bir bakışla düşündüğümüzde, birçok kadın için istihkak, “hak edilmiş bir alan” değil, “izin verilmiş bir alan” hâlini almıştır. Kadınlar, toplumsal rollerin belirlediği dar çerçevede, haklarını “mücadele ederek” kullanabilir. Ancak bu, mağduriyet söylemine sıkışmadan, kadınların kolektif direncini ve stratejik zekâsını da göz ardı etmemelidir.
Sınıf Dinamikleri: Hakların Erişilebilirliği
İstihkak sahibi olmanın bir diğer belirleyicisi de sınıftır. Yasal haklar kâğıt üzerinde herkese eşit sunulsa da, bu haklara ulaşmak her sınıf için eşit değildir.
Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramı burada devreye girer. Alt sınıflardan bireyler, haklarını bilseler bile, onları talep edebilecek bilgiye, bağlantıya veya bürokratik güce sahip olmayabilir.
Bir işçi, sigorta priminin eksik yatırıldığını fark etse bile, “işten atılma korkusu” nedeniyle hakkını arayamaz. Bu durumda istihkak sahibi olma, teorik bir statüye dönüşür; pratikte ise sessiz bir eşitsizlik sürer.
Kadın işçiler için tablo daha karmaşık hâle gelir. Hem sınıfsal hem cinsiyete dayalı baskılar, hak talebini iki kat zorlaştırır. Türkiye’de sendikalı kadın oranı hâlen %10’un altındadır. Bu durum, kadınların hem ekonomik hem de yasal istihkaklarını kullanmalarını kısıtlayan yapısal bir engeldir.
Irk ve Etnisite: Görünmez Hak Mücadeleleri
Irk ve etnik köken, istihkak kavramını küresel ölçekte daha da karmaşık hâle getirir. ABD’de yapılan araştırmalar, siyahi kadınların beyaz erkeklere kıyasla aynı işte %64 oranında daha az gelir elde ettiğini göstermektedir. Bu yalnızca ücret eşitsizliği değildir; aynı zamanda “hak sahipliğinin” ırksal bir hiyerarşiye tabi tutulduğunun kanıtıdır.
Göçmenler de benzer bir görünmezlik yaşar. Yasalar onlara belirli haklar tanısa bile, toplumsal önyargılar bu hakların kullanılmasını fiilen engeller. Türkiye’de Suriyeli kadın işçilerin çoğu, sigortasız çalıştıkları için yasal olarak istihkak sahibi sayılmaz; oysa emekleri ekonominin görünmeyen damarlarından biridir.
Erkeklerin Rolü: Güçten Çözüme Geçiş
Toplumsal cinsiyet tartışmalarında sıklıkla erkeklerin ayrıcalıkları konuşulur; ancak çözüm sürecinde onların dönüştürücü rolü de önemlidir. Erkekler, sistemin kendilerine sunduğu görünmez avantajları fark ettikçe, bu avantajları adalet temelli bir paylaşım için kullanabilirler.
Burada kilit nokta, suçlama değil farkındalıktır. Örneğin, erkek çalışanların ebeveyn izni alması normalleştiğinde, kadınların doğum sonrası iş gücünden uzaklaşma oranı azalır. Bu küçük görünen adımlar, “hakların cinsiyet nötr” bir biçimde kullanılmasının önünü açar.
Ayrıca bazı erkekler, sınıf ve etnik köken gibi etkenler nedeniyle sistemin avantajlarından da mahrum kalabilir. Dolayısıyla erkek deneyimini homojen görmek, eşitsizlikleri yeniden üretir. İstihkak sahibi olmanın önündeki engeller, yalnızca kadınların değil, düşük gelirli veya azınlık mensubu erkeklerin de sorunudur.
Sosyal Normların Yeniden İnşası
Toplumsal normlar, kimin “hak ettiği”ni tanımlar. “Hak eden” ile “hak talep eden” arasındaki çizgi, kültür tarafından çizilir. Bu çizgiye meydan okumak, toplumsal dönüşümün başlangıcıdır.
Eğitim sisteminden medyaya, aile yapısından iş dünyasına kadar her alanda hak bilincini güçlendiren politikalar geliştirilmedikçe, istihkak kavramı kağıt üzerinde kalır.
Norveç’te yapılan bir araştırma, toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri alan lise öğrencilerinin, ileriki yaşamlarında ücret eşitliği ve iş paylaşımı konularında daha adil davranışlar geliştirdiğini göstermiştir. Bu, sosyal normların öğrenilebilir ve değiştirilebilir olduğunu kanıtlar.
Sonuç: Hak Kime Ait, Erişim Kimin Elinde?
“İstihkak sahibi” olmak, yalnızca bir yasa maddesiyle tanımlanamaz; toplumsal yapının, kültürün ve tarihsel deneyimlerin şekillendirdiği bir konumdur.
Bir kişi yasal olarak hak sahibi olabilir, ancak toplumsal bariyerler nedeniyle o hakkı fiilen kullanamayabilir. Bu nedenle, istihkak kavramını konuşmak, aslında güç ilişkilerini konuşmaktır.
Forumdaki sizlere birkaç soru bırakmak istiyorum:
- Sizce “hak sahibi olmak” mı, “hakkını kullanabilmek” mi daha büyük bir mücadele?
- Erkekler, ayrıcalıklarını fark ettiklerinde bu farkındalığı toplumsal adalet için nasıl bir araç hâline getirebilirler?
- Kadınların, farklı sınıf ve etnik geçmişlerden gelen deneyimleri arasındaki farklar; ortak bir hak mücadelesini nasıl etkiliyor?
Belki de asıl mesele şu: Haklar herkese tanınmış gibi görünür, ama toplum bunları herkesin kullanmasına ne kadar izin verir? İşte “istihkak sahibi” olmanın derinliği, tam da bu sorunun içinde saklıdır.
Kaynaklar:
- World Bank Gender Data Portal, 2024.
- Bourdieu, P. (1986). The Forms of Capital.
- OECD Gender Equality Reports, 2023.
- UN Women Global Report, 2022.
- kişisel gözlem: kadın istihdamı üzerine saha çalışması (Ankara, 2023).