Tahtaya Yazılan Yazı Nasıl Silinir? – Bir Hatıranın Tozu Üzerine
Selam dostlar,
Bugün sizlerle bir teknik mesele değil, kalbe dokunan bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hani bazen biri bir şey yazar da, siz onu silmeye çalışırken silinmez, silindikçe daha da yayılır ya… İşte öyle bir şey anlatacağım. Ama bu sefer tahtadaki yazı, mürekkepli değil; biraz anı, biraz gurur, biraz pişmanlıkla yazılmış bir yazı.
---
Okulun Eski Tahtası ve Yeni Başlayan Hayatlar
Hikâyemiz küçük bir Anadolu lisesinde geçiyor.
Tahta, köşeleri aşınmış, tebeşir tozuyla kaplı o eski kara tahtalardan biri.
Bir sabah öğretmen sınıfa girdiğinde, tahtada büyük harflerle bir cümle yazılıydı:
> “Beni unutmayın.”
Ne silgiyle siliniyor, ne ıslak bezle. Her silinmede daha da belirginleşiyor sanki.
Sınıftaki herkes şaşkın. Ama kimse o yazının kimden geldiğini bilmiyor.
---
Mehmet: Çözüm Odaklı, Planlı ve Mantıklı
Sınıfın “teknik zekâsı” Mehmet hemen ortaya atılıyor.
“Hocam bence tahta kalemiyle yazmışlar. Ben hemen sirke, deterjan karışımıyla çıkarırım!”
Ve başlıyor laboratuvar çalışmasına.
Elinde bez, elinde şişe… sil, ovala, dene!
Ama her denemesinde yazı silinmek yerine, tahtaya daha çok gömülüyor.
Mehmet sinirle söyleniyor:
> “Hocam bu fizik kurallarına aykırı, yazı kendi kendini yeniliyor resmen.”
Sınıf kahkahalara boğuluyor ama o ciddi.
O bir stratejist. Onun için mesele duygusal değil, çözülmesi gereken bir denklem.
Ama tahtadaki cümle, onun formül kitaplarında yeri olmayan bir şeye dokunuyor: İnsanın iç sesi.
---
Elif: Empatik, Duygusal ve Sessiz Gözlemci
Elif, sınıfın sessiz ama en dikkatli kızı. Her zaman duygularla düşünmeyi sever.
Tahtadaki yazıya uzun uzun bakıyor.
Sonra usulca söylüyor:
> “Bence bu yazıyı biri silinmesin diye yazmış. Belki unutulmaktan korkmuştur.”
Sınıfta bir sessizlik.
Herkesin içinden bir anı geçiyor: bir dost, bir ayrılık, bir kayıp…
O anda Mehmet bile susuyor.
Tahtaya bir formül gözüyle değil, bir hatıra gözüyle bakıyor.
Elif, bir mendil çıkarıp tahtayı değil, sanki kalpleri siliyor gibi hafifçe dokunuyor yazıya.
Yazı, bir anlığına sanki parlıyor… sonra yine beliriyor.
> “Bakın,” diyor, “bazen bazı yazılar silinmez çünkü silinmesi gerekmiyordur.”
---
Hikâyenin Arkasındaki Gerçek
Bir hafta sonra okulun temizlik görevlisi Zeki Amca, öğrencilerin konuşmalarını duyar ve hafifçe gülümser.
“Ben biliyorum o yazıyı kim yazdı,” der.
Sınıf bir anda kulak kesilir.
> “Geçen yılın mezunlarından Ayşe yazmıştı. Mezuniyet günüydü. Gözleri dolmuştu, tebeşiri eline aldı, bir anda yazıverdi. Sonra koşarak çıktı sınıftan.”
Sınıfta bir sessizlik daha.
Herkesin içinde bir ağırlık, bir sıcaklık.
Çünkü hepimiz bir gün bir tahtaya bir şeyler yazar, sonra gitmek zorunda kalırız.
Ve bazen o yazı silinmez. Çünkü hatıralar, silinmesi değil, yaşatılması gereken şeylerdir.
---
Erkek ve Kadın Zihninin Farkı: Tahta Üzerinde Bir Ders
Bu olay sınıfta küçük bir felsefe tartışması başlatıyor.
Mehmet “çözüm bulmaya” çalışıyor:
> “Yani, aslında özel bir tahta cilasıyla yazıyı çıkartabiliriz. Teknik olarak imkânsız değil.”
Elif ise farklı bir yoldan bakıyor:
> “Ama bazen teknik çözüm değil, duygusal kabulleniş gerekir. Belki o yazının kalması gerekiyordur.”
İki yaklaşım da haklı aslında.
Erkek zihni stratejik: “Sorun var → çözüm bul.”
Kadın zihni empatik: “Duygu var → anlam bul.”
Ve işte tahtadaki yazı, bu iki dünyanın ortasında bir köprüye dönüşüyor.
Belki de hayatın özü bu: Bazı şeyleri silmek için değil, anlamak için yaşarız.
---
Zamanla Solan Yazılar, Kalpte Kalan İzler
Aylar geçiyor. O yazı zamanla silinmeye başlıyor.
Her sabah tahtaya yeni dersler yazılıyor, yeni konular anlatılıyor.
Ama o cümlenin izi hep belli belirsiz kalıyor.
Ve her dersin sonunda biri mutlaka tahtaya bakıp içinden geçiriyor:
> “Beni unutmayın.”
Belki de tahta, bir okulun hafızasıdır.
Üzerinde yazılan her şey, bir insanın izi gibidir.
Bazı yazılar anında silinir, bazıları günlerce kalır…
Bazıları ise asla gitmez.
---
Forumdaşlara Soru: Sizin Tahtanızda Hâlâ Silinmeyen Bir Yazı Var mı?
Sevgili forumdaşlar,
Hikâyeyi burada bitirirken size sormak istiyorum:
Hiç sizin de silinmeyen bir “tahta yazınız” oldu mu?
Bir ayrılığın ardından kalbinizde kalan cümle, bir dostun son sözü, ya da çocukluğunuzdan bir iz?
Yoksa hâlâ içimizdeki Mehmet gibi çözüm arıyor,
yoksa Elif gibi kabullenmeyi mi öğreniyoruz?
Kim bilir… Belki de hepimizin tahtasında,
tozların altında hâlâ okunabilen bir cümle vardır:
“Beni unutmayın.”
Haydi forumdaşlar, anlatın bakalım…
Sizin tahtanızda hangi yazı silinmedi?
Selam dostlar,
Bugün sizlerle bir teknik mesele değil, kalbe dokunan bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hani bazen biri bir şey yazar da, siz onu silmeye çalışırken silinmez, silindikçe daha da yayılır ya… İşte öyle bir şey anlatacağım. Ama bu sefer tahtadaki yazı, mürekkepli değil; biraz anı, biraz gurur, biraz pişmanlıkla yazılmış bir yazı.
---
Okulun Eski Tahtası ve Yeni Başlayan Hayatlar
Hikâyemiz küçük bir Anadolu lisesinde geçiyor.
Tahta, köşeleri aşınmış, tebeşir tozuyla kaplı o eski kara tahtalardan biri.
Bir sabah öğretmen sınıfa girdiğinde, tahtada büyük harflerle bir cümle yazılıydı:
> “Beni unutmayın.”
Ne silgiyle siliniyor, ne ıslak bezle. Her silinmede daha da belirginleşiyor sanki.
Sınıftaki herkes şaşkın. Ama kimse o yazının kimden geldiğini bilmiyor.
---
Mehmet: Çözüm Odaklı, Planlı ve Mantıklı
Sınıfın “teknik zekâsı” Mehmet hemen ortaya atılıyor.
“Hocam bence tahta kalemiyle yazmışlar. Ben hemen sirke, deterjan karışımıyla çıkarırım!”
Ve başlıyor laboratuvar çalışmasına.
Elinde bez, elinde şişe… sil, ovala, dene!
Ama her denemesinde yazı silinmek yerine, tahtaya daha çok gömülüyor.
Mehmet sinirle söyleniyor:
> “Hocam bu fizik kurallarına aykırı, yazı kendi kendini yeniliyor resmen.”
Sınıf kahkahalara boğuluyor ama o ciddi.
O bir stratejist. Onun için mesele duygusal değil, çözülmesi gereken bir denklem.
Ama tahtadaki cümle, onun formül kitaplarında yeri olmayan bir şeye dokunuyor: İnsanın iç sesi.
---
Elif: Empatik, Duygusal ve Sessiz Gözlemci
Elif, sınıfın sessiz ama en dikkatli kızı. Her zaman duygularla düşünmeyi sever.
Tahtadaki yazıya uzun uzun bakıyor.
Sonra usulca söylüyor:
> “Bence bu yazıyı biri silinmesin diye yazmış. Belki unutulmaktan korkmuştur.”
Sınıfta bir sessizlik.
Herkesin içinden bir anı geçiyor: bir dost, bir ayrılık, bir kayıp…
O anda Mehmet bile susuyor.
Tahtaya bir formül gözüyle değil, bir hatıra gözüyle bakıyor.
Elif, bir mendil çıkarıp tahtayı değil, sanki kalpleri siliyor gibi hafifçe dokunuyor yazıya.
Yazı, bir anlığına sanki parlıyor… sonra yine beliriyor.
> “Bakın,” diyor, “bazen bazı yazılar silinmez çünkü silinmesi gerekmiyordur.”
---
Hikâyenin Arkasındaki Gerçek
Bir hafta sonra okulun temizlik görevlisi Zeki Amca, öğrencilerin konuşmalarını duyar ve hafifçe gülümser.
“Ben biliyorum o yazıyı kim yazdı,” der.
Sınıf bir anda kulak kesilir.
> “Geçen yılın mezunlarından Ayşe yazmıştı. Mezuniyet günüydü. Gözleri dolmuştu, tebeşiri eline aldı, bir anda yazıverdi. Sonra koşarak çıktı sınıftan.”
Sınıfta bir sessizlik daha.
Herkesin içinde bir ağırlık, bir sıcaklık.
Çünkü hepimiz bir gün bir tahtaya bir şeyler yazar, sonra gitmek zorunda kalırız.
Ve bazen o yazı silinmez. Çünkü hatıralar, silinmesi değil, yaşatılması gereken şeylerdir.
---
Erkek ve Kadın Zihninin Farkı: Tahta Üzerinde Bir Ders
Bu olay sınıfta küçük bir felsefe tartışması başlatıyor.
Mehmet “çözüm bulmaya” çalışıyor:
> “Yani, aslında özel bir tahta cilasıyla yazıyı çıkartabiliriz. Teknik olarak imkânsız değil.”
Elif ise farklı bir yoldan bakıyor:
> “Ama bazen teknik çözüm değil, duygusal kabulleniş gerekir. Belki o yazının kalması gerekiyordur.”
İki yaklaşım da haklı aslında.
Erkek zihni stratejik: “Sorun var → çözüm bul.”
Kadın zihni empatik: “Duygu var → anlam bul.”
Ve işte tahtadaki yazı, bu iki dünyanın ortasında bir köprüye dönüşüyor.
Belki de hayatın özü bu: Bazı şeyleri silmek için değil, anlamak için yaşarız.
---
Zamanla Solan Yazılar, Kalpte Kalan İzler
Aylar geçiyor. O yazı zamanla silinmeye başlıyor.
Her sabah tahtaya yeni dersler yazılıyor, yeni konular anlatılıyor.
Ama o cümlenin izi hep belli belirsiz kalıyor.
Ve her dersin sonunda biri mutlaka tahtaya bakıp içinden geçiriyor:
> “Beni unutmayın.”
Belki de tahta, bir okulun hafızasıdır.
Üzerinde yazılan her şey, bir insanın izi gibidir.
Bazı yazılar anında silinir, bazıları günlerce kalır…
Bazıları ise asla gitmez.
---
Forumdaşlara Soru: Sizin Tahtanızda Hâlâ Silinmeyen Bir Yazı Var mı?
Sevgili forumdaşlar,
Hikâyeyi burada bitirirken size sormak istiyorum:
Hiç sizin de silinmeyen bir “tahta yazınız” oldu mu?
Bir ayrılığın ardından kalbinizde kalan cümle, bir dostun son sözü, ya da çocukluğunuzdan bir iz?
Yoksa hâlâ içimizdeki Mehmet gibi çözüm arıyor,
yoksa Elif gibi kabullenmeyi mi öğreniyoruz?
Kim bilir… Belki de hepimizin tahtasında,
tozların altında hâlâ okunabilen bir cümle vardır:
“Beni unutmayın.”

Haydi forumdaşlar, anlatın bakalım…
Sizin tahtanızda hangi yazı silinmedi?
