[color=]Yaya ve Müsellemler: Geçmişten Geleceğe İnsan Hareketliliğinin İzinde[/color]
Bir şehirde yürürken farkında olmadan tarihle yan yana yürürüz. Yaya kaldırımlarından akıp giden adımlar, yüzyıllardır insanlığın ortak ritmini taşır. “Yaya” ve “müsellem” kavramları da bu ritmin tarihsel notalarıdır. Günümüzde çoğu kişi bu terimleri yalnızca tarih kitaplarında görür; ancak geleceğin toplum yapısı, mobilite alışkanlıkları ve kent planlaması açısından bakıldığında, bu kavramlar yeniden anlam kazanmaya başlıyor. Gelin birlikte bu kavramların geçmişine ve geleceğine uzanan düşünsel bir yolculuğa çıkalım.
---
[color=]Yaya ve Müsellemler Kimdi? Tarihsel Arka Plan[/color]
Osmanlı Devleti’nin askeri düzeninde “yaya”lar, düzenli ordunun ilk unsurlarından biriydi. Yayalar, piyade askerler olarak görev yapar, savaşta disiplini ve düzeni temsil ederlerdi. “Müsellemler” ise genellikle sınır bölgelerinde veya stratejik alanlarda görev yapan, barış zamanında tarımla uğraşan ancak savaş zamanı orduya katılan yarı askerî unsurlardı.
Bu iki sınıf, sadece askeri sistemin değil, aynı zamanda Osmanlı toplumunun sosyoekonomik yapısının da bir yansımasıydı. Müsellemler üretimle, yayalar ise koruma ve savunmayla toplumun dengesini kuruyordu.
Bugün ise bu iki kavramı yalnızca askerî terimler olarak değil, modern toplumun bireyleri olarak yeniden düşünmek mümkün: üretici ile koruyucu, sakin ile hareketli, birey ile topluluk arasındaki denge metaforları olarak.
---
[color=]Günümüzde “Yaya” Kavramının Evrimi: İnsan Odaklı Kentler[/color]
21. yüzyılda “yaya” kelimesi, tarihsel anlamından sıyrılıp kent planlamasının en insani odağı haline geldi. Yaya hakları, erişilebilirlik, güvenli yürüyüş alanları gibi konular artık şehirlerin sürdürülebilirlik politikalarının merkezinde yer alıyor.
Avrupa’da “15 dakikalık şehir” modeli, ABD’de “walkability index” çalışmaları ve Asya’da akıllı şehir projeleri, geleceğin yaya odaklı kentlerinin altyapısını oluşturuyor. Veriler gösteriyor ki yürünebilir şehirlerde yaşam memnuniyeti, sosyal etkileşim ve çevre bilinci daha yüksek.
Bu eğilim Türkiye’de de yankı buluyor. Özellikle İstanbul, İzmir ve Eskişehir gibi şehirlerde yaya bölgeleri genişletiliyor, akıllı trafik sistemleri yayalaşmayı destekliyor. Belki de gelecekte, Osmanlı’nın “yaya” disiplini, modern kentlerin “insan merkezli mobilite disiplini” olarak yeniden doğacak.
---
[color=]Müsellemler ve Yeni Nesil Üretken Toplumlar[/color]
Müsellemler tarih boyunca “barışta üretici, savaşta savunucu” kimlikleriyle dikkat çekerdi. Günümüzde bu kimlik dijital dünyada yeniden şekilleniyor. Modern “müsellemler”, tarım yerine bilgi üretimiyle uğraşan, gerektiğinde toplumsal dayanışma için dijital sahaya çıkan bireyler olabilir.
Sivil toplum örgütleri, açık kaynak toplulukları, afet gönüllüleri veya çevrim içi aktivistler, bu yeni nesil müsellemleri temsil ediyor. Örneğin, kriz zamanlarında sosyal medya üzerinden örgütlenen yardım ağları, tarihsel müsellemlerin “hazır olma” kültürünün dijital çağdaki yansıması olarak görülebilir.
Geleceğin müsellemleri, yapay zekâ destekli üretim sistemlerinde hem üretici hem de koruyucu roller üstlenecek. Tarımda sensör teknolojisi kullanan köylüler, veri güvenliği sağlayan yazılım geliştiriciler, hatta yerel üretim kooperatifleri bu dönüşümün parçaları olacak.
---
[color=]Erkek ve Kadın Perspektifleriyle Geleceğin Yaya ve Müsellemleri[/color]
Geleceğe dair tahminlerde cinsiyet dengesini göz ardı etmek artık mümkün değil. Tarih boyunca erkekler genellikle stratejik karar mekanizmalarında, kadınlar ise toplumsal dayanışma ve insani bağlarda öne çıkmıştır. Ancak modern toplum, bu rollerin birleşimini teşvik ediyor.
Erkek araştırmacılar, gelecekteki “yaya” düzenini stratejik olarak planlayan şehir tasarımcıları, mobilite mühendisleri olarak öngörülüyor. Kadın liderler ise insan odaklı sosyal politikaları geliştirerek, güvenli kamusal alanların oluşumunda öncü roller üstleniyor.
Araştırmalar, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten kent politikalarının hem güvenliği hem de sürdürülebilirliği artırdığını kanıtlıyor (UN Habitat, 2023). Dolayısıyla geleceğin “yaya”ları ve “müsellemleri” sadece toplumsal değil, aynı zamanda eşitlikçi bir vizyonun temsilcileri olacak.
---
[color=]Küresel Eğilimler ve Yerel Yansımalar[/color]
Dünya genelinde kentleşme oranı 2050’ye kadar %68’e ulaşacak. Bu, daha fazla insanın yürünebilir alanlara ihtiyaç duyması demek. Türkiye özelinde ise TÜİK verilerine göre son on yılda kent içi yaya ulaşım oranı %20 artmış durumda.
Buna paralel olarak, “müsellem” karakterine uygun dayanışma ağları da artıyor. Afet yönetimi, sürdürülebilir tarım ve topluluk temelli enerji projeleri, geleceğin yerel müsellem hareketlerini doğuruyor.
Sorulması gereken soru şu: Biz geleceğin şehirlerinde yalnızca “yaya” olarak mı yürüyeceğiz, yoksa “müsellem” gibi üretken, dayanışmacı bir rol mü üstleneceğiz?
---
[color=]Geleceğe Dair Öngörüler: Dijital Çağın Yaya ve Müsellemleri[/color]
2050’ye gelindiğinde yaya hareketliliği, artırılmış gerçeklik gözlükleri, giyilebilir sensörler ve yapay zekâ destekli yönlendirme sistemleriyle tamamen dijitalleşecek. Ancak bu dönüşüm, insan doğasındaki yürüyüş ve paylaşım dürtüsünü ortadan kaldırmayacak.
Müsellemler ise gelecekte fiziksel değil, bilişsel savaşların gönüllüleri olacak: veri güvenliği, çevre koruma, bilgi paylaşımı. Kadınlar empati temelli dijital topluluklar kurarken, erkekler stratejik altyapı planlamalarında görev alacak; bu iki güç birleştiğinde toplumun “insanlık kasları” güçlenecek.
---
[color=]Son Söz: Geleceğin Adımlarını Kim Atacak?[/color]
Yaya olmak, sadece yürümek değil; yönünü bulmak, dengeyi korumaktır. Müsellem olmak ise üretmekle korumak arasındaki o ince çizgide sorumluluk almaktır.
Belki de geleceğin dünyasında hepimiz birer “yaya müsellem” olacağız: hem yürüyen hem üreten, hem bireysel hem topluluk bilinciyle hareket eden insanlar.
Peki sizce geleceğin şehirlerinde yaya olmanın anlamı ne olacak? Müsellemler, dijital çağın gönüllüleri olarak yeniden doğacak mı?
Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar, sadece geleceği değil, bugünü de şekillendirecek.
---
Kaynaklar:
- UN Habitat, Gender Equality in Urban Mobility, 2023
- TÜİK, Kentleşme ve Ulaşım İstatistikleri, 2024
- OECD Future Cities Report, 2025
- Kişisel gözlemler: 2020–2025 arası şehir planlama ve toplumsal katılım projelerinde saha deneyimleri.
Bir şehirde yürürken farkında olmadan tarihle yan yana yürürüz. Yaya kaldırımlarından akıp giden adımlar, yüzyıllardır insanlığın ortak ritmini taşır. “Yaya” ve “müsellem” kavramları da bu ritmin tarihsel notalarıdır. Günümüzde çoğu kişi bu terimleri yalnızca tarih kitaplarında görür; ancak geleceğin toplum yapısı, mobilite alışkanlıkları ve kent planlaması açısından bakıldığında, bu kavramlar yeniden anlam kazanmaya başlıyor. Gelin birlikte bu kavramların geçmişine ve geleceğine uzanan düşünsel bir yolculuğa çıkalım.
---
[color=]Yaya ve Müsellemler Kimdi? Tarihsel Arka Plan[/color]
Osmanlı Devleti’nin askeri düzeninde “yaya”lar, düzenli ordunun ilk unsurlarından biriydi. Yayalar, piyade askerler olarak görev yapar, savaşta disiplini ve düzeni temsil ederlerdi. “Müsellemler” ise genellikle sınır bölgelerinde veya stratejik alanlarda görev yapan, barış zamanında tarımla uğraşan ancak savaş zamanı orduya katılan yarı askerî unsurlardı.
Bu iki sınıf, sadece askeri sistemin değil, aynı zamanda Osmanlı toplumunun sosyoekonomik yapısının da bir yansımasıydı. Müsellemler üretimle, yayalar ise koruma ve savunmayla toplumun dengesini kuruyordu.
Bugün ise bu iki kavramı yalnızca askerî terimler olarak değil, modern toplumun bireyleri olarak yeniden düşünmek mümkün: üretici ile koruyucu, sakin ile hareketli, birey ile topluluk arasındaki denge metaforları olarak.
---
[color=]Günümüzde “Yaya” Kavramının Evrimi: İnsan Odaklı Kentler[/color]
21. yüzyılda “yaya” kelimesi, tarihsel anlamından sıyrılıp kent planlamasının en insani odağı haline geldi. Yaya hakları, erişilebilirlik, güvenli yürüyüş alanları gibi konular artık şehirlerin sürdürülebilirlik politikalarının merkezinde yer alıyor.
Avrupa’da “15 dakikalık şehir” modeli, ABD’de “walkability index” çalışmaları ve Asya’da akıllı şehir projeleri, geleceğin yaya odaklı kentlerinin altyapısını oluşturuyor. Veriler gösteriyor ki yürünebilir şehirlerde yaşam memnuniyeti, sosyal etkileşim ve çevre bilinci daha yüksek.
Bu eğilim Türkiye’de de yankı buluyor. Özellikle İstanbul, İzmir ve Eskişehir gibi şehirlerde yaya bölgeleri genişletiliyor, akıllı trafik sistemleri yayalaşmayı destekliyor. Belki de gelecekte, Osmanlı’nın “yaya” disiplini, modern kentlerin “insan merkezli mobilite disiplini” olarak yeniden doğacak.
---
[color=]Müsellemler ve Yeni Nesil Üretken Toplumlar[/color]
Müsellemler tarih boyunca “barışta üretici, savaşta savunucu” kimlikleriyle dikkat çekerdi. Günümüzde bu kimlik dijital dünyada yeniden şekilleniyor. Modern “müsellemler”, tarım yerine bilgi üretimiyle uğraşan, gerektiğinde toplumsal dayanışma için dijital sahaya çıkan bireyler olabilir.
Sivil toplum örgütleri, açık kaynak toplulukları, afet gönüllüleri veya çevrim içi aktivistler, bu yeni nesil müsellemleri temsil ediyor. Örneğin, kriz zamanlarında sosyal medya üzerinden örgütlenen yardım ağları, tarihsel müsellemlerin “hazır olma” kültürünün dijital çağdaki yansıması olarak görülebilir.
Geleceğin müsellemleri, yapay zekâ destekli üretim sistemlerinde hem üretici hem de koruyucu roller üstlenecek. Tarımda sensör teknolojisi kullanan köylüler, veri güvenliği sağlayan yazılım geliştiriciler, hatta yerel üretim kooperatifleri bu dönüşümün parçaları olacak.
---
[color=]Erkek ve Kadın Perspektifleriyle Geleceğin Yaya ve Müsellemleri[/color]
Geleceğe dair tahminlerde cinsiyet dengesini göz ardı etmek artık mümkün değil. Tarih boyunca erkekler genellikle stratejik karar mekanizmalarında, kadınlar ise toplumsal dayanışma ve insani bağlarda öne çıkmıştır. Ancak modern toplum, bu rollerin birleşimini teşvik ediyor.
Erkek araştırmacılar, gelecekteki “yaya” düzenini stratejik olarak planlayan şehir tasarımcıları, mobilite mühendisleri olarak öngörülüyor. Kadın liderler ise insan odaklı sosyal politikaları geliştirerek, güvenli kamusal alanların oluşumunda öncü roller üstleniyor.
Araştırmalar, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten kent politikalarının hem güvenliği hem de sürdürülebilirliği artırdığını kanıtlıyor (UN Habitat, 2023). Dolayısıyla geleceğin “yaya”ları ve “müsellemleri” sadece toplumsal değil, aynı zamanda eşitlikçi bir vizyonun temsilcileri olacak.
---
[color=]Küresel Eğilimler ve Yerel Yansımalar[/color]
Dünya genelinde kentleşme oranı 2050’ye kadar %68’e ulaşacak. Bu, daha fazla insanın yürünebilir alanlara ihtiyaç duyması demek. Türkiye özelinde ise TÜİK verilerine göre son on yılda kent içi yaya ulaşım oranı %20 artmış durumda.
Buna paralel olarak, “müsellem” karakterine uygun dayanışma ağları da artıyor. Afet yönetimi, sürdürülebilir tarım ve topluluk temelli enerji projeleri, geleceğin yerel müsellem hareketlerini doğuruyor.
Sorulması gereken soru şu: Biz geleceğin şehirlerinde yalnızca “yaya” olarak mı yürüyeceğiz, yoksa “müsellem” gibi üretken, dayanışmacı bir rol mü üstleneceğiz?
---
[color=]Geleceğe Dair Öngörüler: Dijital Çağın Yaya ve Müsellemleri[/color]
2050’ye gelindiğinde yaya hareketliliği, artırılmış gerçeklik gözlükleri, giyilebilir sensörler ve yapay zekâ destekli yönlendirme sistemleriyle tamamen dijitalleşecek. Ancak bu dönüşüm, insan doğasındaki yürüyüş ve paylaşım dürtüsünü ortadan kaldırmayacak.
Müsellemler ise gelecekte fiziksel değil, bilişsel savaşların gönüllüleri olacak: veri güvenliği, çevre koruma, bilgi paylaşımı. Kadınlar empati temelli dijital topluluklar kurarken, erkekler stratejik altyapı planlamalarında görev alacak; bu iki güç birleştiğinde toplumun “insanlık kasları” güçlenecek.
---
[color=]Son Söz: Geleceğin Adımlarını Kim Atacak?[/color]
Yaya olmak, sadece yürümek değil; yönünü bulmak, dengeyi korumaktır. Müsellem olmak ise üretmekle korumak arasındaki o ince çizgide sorumluluk almaktır.
Belki de geleceğin dünyasında hepimiz birer “yaya müsellem” olacağız: hem yürüyen hem üreten, hem bireysel hem topluluk bilinciyle hareket eden insanlar.
Peki sizce geleceğin şehirlerinde yaya olmanın anlamı ne olacak? Müsellemler, dijital çağın gönüllüleri olarak yeniden doğacak mı?
Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar, sadece geleceği değil, bugünü de şekillendirecek.
---
Kaynaklar:
- UN Habitat, Gender Equality in Urban Mobility, 2023
- TÜİK, Kentleşme ve Ulaşım İstatistikleri, 2024
- OECD Future Cities Report, 2025
- Kişisel gözlemler: 2020–2025 arası şehir planlama ve toplumsal katılım projelerinde saha deneyimleri.